Spor Servisi
Halkın iktidara tepkisi gün geçtikçe büyürken en büyük sivil toplum örgütleri olmakla övünen üç büyük kulübün sessizliği sürüyor. Büyük kulüpler, yalnızca sahada değil, toplumsal meselelerde de etkili figürler. Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş yıllar boyunca, farklı dönemlerde, siyasetin ve toplumun kritik anlarında birer refleks noktası oldular. Ancak Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası üç büyük kulüp sessiz kalmayı tercih etti. Peki, bu sessizlik ne anlama geliyor?
Üç büyük kulüp, milyonlarca taraftara sahip. Taraftarları sadece birer müşteri ya da maç günü tribünleri dolduran kalabalıklar değil aynı zamanda toplumsal olaylara duyarlı yurttaşlar. 2013’teki Gezi Direnişi sırasında özellikle Beşiktaş’ın taraftar grubu Çarşı, sokakta en ön saflarda yer almış, futbolun sadece bir oyun olmadığını, bir vicdan meselesi olduğunu göstermişti. Bugün ise benzer bir toplumsal hareketlilik yaşanırken kulüplerden tek bir açıklama dahi gelmemesi dikkat çekici.
Bu sessizliğin nedenleri üzerine elbette birçok spekülasyon yapılabilir Kulüplerin ekonomik olarak ciddi sıkıntılar içinde. Sürekli devletle iyi geçinmek zorundalar. Ancak tarih boyunca büyük kulüpler, taraftarlarının vicdanına seslenen çıkışlar yapmaktan geri durmamıştı. Kulüplerin çeşitli dönemlerde gösterdiği cesur duruş, yalnızca sahadaki mücadeleyle var olmadığını kanıtlamıştı. O halde bugün neden susuyorlar?
Futbolun giderek endüstrileşmesi, kulüp yöneticilerinin siyasetle iç içe olması ve ekonomik bağımlılıklar, bu sessizliği açıklayabilir. Ancak taraftarların beklentisi farklı. İstanbul’un göbeğinde, milyonlarca insanın katıldığı eylemler yaşanırken bu kentle özdeşleşmiş üç büyük kulübün hiçbir şey olmamış gibi davranması kabul edilemez. Sadece sponsor anlaşmalarına ve yayın gelirlerine odaklanarak taraftarlarının vicdanını hiçe saymak köklü kulüplerin itibarına kalıcı zarar verebilir.
Unutulmamalı ki futbol tribünleriyle, taraftarlarıyla, sokaktaki insanın heyecanıyla büyüyen bir oyundur. Taraftar, kulübünden sadece şampiyonluk ya da transfer beklemez gerektiğinde bir duruş sergilemesini de ister. Üç büyüklerin bu suskunluğu, uzun vadede onları taraftar nezdinde birer şirketten ibaret hale getirebilir. Çünkü futbol yalnızca sahada oynanan 90 dakikadan ibaret değildi; aynı zamanda toplumun ruhunu yansıtan bir aynadır. Bugün eğer bu ayna kırılmışsa, bunun sorumluluğu sadece yöneticilere değil, kulüplerin ses çıkarmasını bekleyen ama baskıyı artırmayan taraftarlara da aittir. Şimdi asıl soru şu: Üç büyük kulüp, tarihlerinde olduğu gibi tekrar vicdanın sesi mi olacak, yoksa endüstriyel futbolun suskun dişlileri mi?