Türk Tabipleri Birliği, Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hastalara aşırı doz radyoaktif madde verildiğinin Bakanlık raporuyla tespit edilmesi hakkında açıklama yayımladı. Açıklamada, “Sağlık, hak olmaktan çıkarılıp bir avuç insanın para kazandığı bir sektör haline getirildi” denildi.
Türk Tabipleri Birliği (TTB), Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nükleer Tıp Merkezi’nde son beş yıldır gerçekleştirilen tiroid sintigrafisi işlemleri sırasında hastalara aşırı doz radyoaktif madde verildiğinin Sağlık Bakanlığı raporuyla tespit edilmesine ilişkin açıklama yayımladı.
Açıklama; “’Radyoaktif Skandalı’nın sebebi sağlığın piyasalaştırılmasıdır; başka bir sağlık sistemi kurmadıkça sağlıkta skandal eksik olmayacak!” başlığıyla bugün (10 Nisan) yayımlandı.
Sağlığı piyasaya terk eden politikaların halkın sağlığını, mesleki etik değerleri, hekimliği ve bütün sağlık ortamını çürüterek yeni skandalların peş peşe geldiği vurgulandı.
Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki olay hakkında “Sağlığın hak olmaktan çıkarılıp bir avuç insanın para kazandığı bir sektör haline getirilmesi için en sık uygulanan yöntemlerden birisi olan hizmet alımı, bu kez Muğla’da insanların sağlığına mal oldu” denildi.
“BAKANLIK BİRİMLERİNİN CİDDİ İHMAL VE KUSURUNUN SÖZ KONUSU OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜRMEKTEDİR”
Muğla’daki nükleer tıp hizmetlerinin özel bir şirketten satın alınması sonucunda bazı hastalara tiroid görüntülemelerinde gereğinden fazla dozda, bazı hastalara ise kalp görüntülemelerinde olması gerekenden daha az dozda radyoaktif madde verilerek hastaların hayatı riske atıldığının hatırladığı açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:
“Yıllardır devam ettiği anlaşılan bu yanlış uygulamaların kaç hastanın kalp krizi geçirmesine, kaç hastada tiroid kanseri ve başka kanserlere neden olduğuna dair henüz yeterli veri olmasa da çok hastaya zarar verdiği şimdiden söylenebilir.”
Yüksek doz radyoaktif maddenin etkisinin yıllar sonra ortaya çıkacağı ve gelecek yılları da ilgilendiren vahim bir tablo ile karşı karşıya kalındığına dikkat çeken açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Ayrıca bazı tetkiklerde ise daha pahalı malzeme fatura edip daha ucuz malzeme kullanılarak Sosyal Güvenlik Kurumu’nun dolandırıldığı, hastaya da daha az etkin maddenin verildiği iddiası vardır.”
Açıklamada, doktorların tuttuğu bir tutanakla ortaya çıkan olayda Sağlık Bakanlığı müfettişlerinin hazırladığı raporun aylarca gereğinin yapılmamasının ve böylelikle raporda firmanın ihalelere alınmaması gerektiğine dair görüş olmasına karşın aynı firmanın önümüzdeki üç yıl için nükleer tıp görüntüleme ihalelerini kazanmış olmasının, yaşanan olayı daha vahim kıldığı vurgulandı.
15 Eylül 2024’te Sağlık Bakanlığı’na teslim edilen raporun ocak ayında değerlendirmeye alınmasıyla ilgili “Bakanlık birimlerinin ciddi ihmal ve kusurunun söz konusu olduğunu düşündürmektedir” denildi.
“ÖZGÜR BASIN, HALK SAĞLIĞI İÇİN DE VAZGEÇİLMEZDİR”
Bu olayla beraber basın özgürlüğünün halk sağlığı açısından da önemli olduğunun vurgulandığı açıklamada, şunlara dikkat çekildi:
“Olayın ortaya çıkması mesleğine bağlı, etik değerleri, insan sağlığını önemseyen hekimlerin ve sağlık çalışanlarının; tüm toplumun öğrenmesi ise Timur Soykan’ın köşesinde başlattığı ‘Radyoaktif Skandalı’ başlıklı yazı dizisi sayesinde olmuştur.”
Açıklamada, Birgün yazarı Timur Soykan ve gazeteci Murat Ağırel’in gözaltına alınması ile ilgili şu ifadeler kullanıldı:
“Halkın haber alma hakkı için basın yayın etik ilkelerine göre görevlerini yapan gazetecilerin engellenmeleri, gözaltına alınmaları sadece halkın haber alma hakkının değil, bu olayın gösterdiği gibi sağlık hakkının da engellenmesidir. Özgür basın, halk sağlığı için de vazgeçilmezdir.”
“YENİDOĞAN SKANDALI ÜLKEMİZDE SAĞLIĞI PİYASA KOŞULLARINA TERK EDEN SAĞLIK POLİTİKALARININ İFLAS ETTİĞİNİ GÖRÜNÜR HÂLE GETİRMİŞTİ”
Bebekleri doğumdan sonra anlaştıkları özel hastanelere sevk edip ölümlerine neden olan “yenidoğan çetesi” soruşturmasının hatırlatıldığı açıklamada, “Yenidoğan skandalı ülkemizde yıllardır uygulanmakta olan ve sağlığı piyasa koşullarına terk eden sağlık politikalarının iflas ettiğini görünür hâle getirmişti” denildi.
TTB’nin bu durumun uygulanan politikaların kaçınılmaz sonucu olduğunu, münferit bir olay olmayıp sorunun yapısal olduğunu yıllardır yaptıkları uyarıların dikkate alınmamasından kaynaklandığını ve başka bir sağlık sistemi hayata geçirilmediği takdirde son olay olmayacağını ifade ettiklerinin vurgulandığı açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:
“Başka bir sağlık sistemi hak ettiğimizi ve bunun mümkün olduğunu gerçekleştirdiğimiz Beyaz Yürüyüş ve çeşitli etkinliklerle kamuoyuna anlatmaya çalıştık, çalışıyoruz.”
Açıklamanın sonunda “Yine tekrarlıyoruz, halkın sağlıklı ve mutlu olduğu, hekimlerin ve tüm sağlık çalışanlarının işlerini mutlulukla ve en iyi şekilde yapabildiği ‘Başka Bir Sağlık Sistemi’ hayata geçirilene kadar uyarmaya, çalışmaya, üretmeye devam edeceğiz” denildi.