PROF.DR. AHMET SEVGİ'DEN ÜÇ KİTAP/3 (TÜRK-İSLÂM EDEBİYATI ÜZERİNE MAKALELER)

Ana/temel/esas yapıcı yâni inşâ edici unsur ‘dil’ olunca, edebiyat, bir milletin bütün târihî, sosyal ve kültürel kıymetlerinin taşıyıcısı/nakil vasıtası olur.

Bu bakımdan, bilhassa Türk Şiiri; öncesinde, birikmiş büyük ve ihtişamlı bir Türk Kültürü varlığının ifşâcısı olarak kendini emsalsiz bir zarâfetle ortaya koyan Orhun Kitâbeleri’nden itibaren, bu üstün vazifeyi hakkıyla yaparak, bugüne iftiharla ulaştırmış, faziletli bilgilerle dolu eserler mecmuasıdır.

Kıymetli ilim adamımız Prof. Dr. Ahmet Sevgi’nin “TÜRK-İSLÂM EDEBİYATI ÜZERİNE MAKALELER” adlı, Palet Yayınları arasında yayınlanan 547 sayfalık eserinden söz etmek istiyorum.

Şunu hemen ifade etmeliyim ki, bu eserin ‘ilmîliği hakkında’  bir kanaat belirtmem, beni aşan bir husustur. Zîra; eser, müşâhede ve nüfûz edebildiğim kadarıyla, sahasının nâdirlerindendir ve ilk intibam da, bana, Prof. Dr. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Edebiyat Üzerine Makaleler” kitabını hatırlatmasıdır.

Zihnimden geçiyor: Sorsam ki, ey bugünün edebiyat hocaları, Tanpınar’ın, tıpkı  “Beş Şehir” adlı  kitabı gibi, bu kitabından kaçınızın haberi vardır, sanıyorum, beni utandıran fazla kişi olmaz!..

İşte, sözünü etmek istediğim eser de, Prof. Dr. Ahmet Sevgi tarafından yayınlanan böyle bir eserdir.

Prof. Dr. Sevgi; eserinin “Ön Söz”ünde, meselenin özünü şu satırlarla îzah ediyor:

“Türkler İslâmiyeti kabul ettikten sonra diğer birçok müesseselerini olduğu gibi edebiyatlarını da değiştirdiler. Arap ve Farslardan aldıkları “vezin” , “tür”, “konu” ve “şekil”lerle İslâmî bir dünya görüşü çerçevesinde yeniden oluşturulan bu edebiyatın en bariz vasfı şüphesiz dinî oluşudur. İslâmî Türk edebiyatının -elde bulunan-ilk yazılı kaynakları “Kutadgu Bilig” ve “Atabetü’l-hakâyık”ın şekil ve muhtevaları bunu gösteriyor.

13 ve 14. asırlarda Anadolu’da teşekkül eden Türk edebiyatında da dinî-tasavvufî unsur ağırlıktadır. Ancak Hoca Dehhânî  ile başlayan ve 15. yüzyılda Şeyhî, Ahmet Paşa ve Necâtî ile gelişen bir de hüsniyat edebiyatı vardır ki boynuz kulağı geçer misali Tanzimat’a kadar aralıksız –takriben- altı yüz yıl devam etmiş ve bu uzun zaman zarfında yüzlerce edip yetişmiş, binlerce eser kaleme alınmıştır.”

“TÜRK-İSLÂM EDEBİYATI ÜZERİNE MAKALELER”; üç ana başlık hâlinde teşekkül ettirilmiştir.

Bunlar;  1. DİNÎ EDEBİYATIMIZ; 2. HÜSNİYAT EDEBİYATI; 3. KİTAPLAR ARASINDA.

1.DİNÎ EDEBİYATIMIZ başlığı altında şu ara başlıklar/makaleler bulunmaktadır:

“Molla Câmi’nin Besmele Şerhi ve Türk Edebiyatına Tesirleri, Molla Câmi’nin Akâit Risalesi ve Türkçe Manzûm Bir Tercümesi, “Nefesî  Akâidî’nin Ali Şîr Nevâî’ye İsnat Edilen Manzûm Bir Tercümesi, Emâlî Kasîdesi’nin Türkçe ve Farsça Manzûm Bir Tercümesi, Okçu-Zade’nin Manzûm Kırk Âyet Tercümesi, Mevlânâ Cemâl Efendi’nin Manzûm Kırk Hadis Tercümesi, Kastamonulu Lâtifî’nin Manzûm Bir Risalesi: “Esmâ’ü Suvergi’l-Kurân”, Âşık Çelebi’nin Kırk Hadis Tercümesi Üzerine Bir İnceleme, Hasan Basri Efendi’nin Manzûm Elli Dört Farzı, Livâyî’nin Manzûm Amme (Nebe sûresi) Tefsiri, Livâyî’nin Manzûm Tebâreke (Mülk Sûresi) Tefsiri, Livâyî’nin Manzûm Yasin Tefsiri, Edebiyatımızda Mevlânâ ve Mesnevî Tesiri, Kültür Hayatımızda Mevlâna ve Mesnevî, Mesnevî’de Adâlet ve Zulûm Kavramları, Dinlemenin Önemi ve Mesnevî, Mevlâna’nın Bir Beyti Işığında Kanaat Zenginliği Üzerine Düşünceler, Mevlânâ ve Düşünce, Mevlânâ ve Mevlânâ Takipçilerinde Birlik Fikri, Hâfızalardaki Yûnus.”

2.HÜSNİYAT EDEBİYATI başlığı altındaki ara başlıklar/makaleler:

“Lâdinî (profane) Şiir mi, Hüsniyat Şiir mi?, Sultan Veled’in Türk Diline Hizmetleri, Türkçenin Gelişip Güzelleşmesinde Dîvan Şâirlerinin Rolü, Doğu Edebiyatı’nda Rübâî Geleneği ve Kadı Burhaneddin’in Rubâîleri, Bâkî’nin  Ancak” Redifli Gazeline Yazılan Tahmis ve Tesdisler, Râgıp Paşa’nın Bir Muhammesinin Tahlili, Klâsik Türk Şiirinde Reîs-i Şâirânlık ve Vekâletnâmeler, İzmirli Ali Efendi’nin Sultan III. Murat Devri Bilginleri İle İlgili Bir Manzûmesi, Beyânî-Zâde Ayânî’nin Gazelleri, Giritli Şâirler, Neylî’nin Manzûm Bir Hikâyesi, Neylî’nin Mahzûm Bir Mektubu, Bayburtlu Zihni Dîvan Şâiri midir, Halk Şâri mi?, Türk Devlet Yönetiminde Bilgelik,  Osmanlı’da Devlet Adamı, “Safahat”ta Din-Toplum İlişkileri, Mesnevî Şârihi Ahmet Avni Konuk’un, Tevfik Fikret’in “Târih-i Kadîm Zeyli’ne Cevabı, Necip Fâzıl’ın “Öfke ve Hicivleri” Üzerine.”

3.KİTAPLAR ARASINDA başlığı alında ise, şu ara başlıklar/makaleler bulunmaktadır:

“Ahmedî’ye Atfedilen Bir Risale: Şerh-i Beden-i İnsân, Ahmedî Dâî’nin Bilinmeyen Bir Eseri: İlm-i Arûz, Ahmed-i Bardahî’nin Aruz Risalesi, Şeyhoğlu’nun “Kitâb-ı Mahbûbiyye” Adlı Eseri Üzerine, Muhisbbî’nin (Kanûnî Sultan Süleyman) “Livâyî Mecmû’asında Yer Alan  Tahmis ve Nazîreleri, Fuzûli’nin Rind ü Zâhid’i Üzerine, Latifî’nin Gözden Kaçan Bir Risalesi Yahut İskender Çelebiye Sunduğu Bahâriyye, Akşehirli Kemâl Ahmed Dede ve “Tercüme-i Menâkıb-ı Mevlânâ” Adlı Eserinin Yeni Bir Nüshası, Tuhfetü’l-Uşşâk’ın Yeni Bir Nüshası Üzerine, Fazlî’nin Câmi-i Kasas ve Kitâb-ı Fazlu’llâh Mesnevîleri, Tarihçi Na’îmâ Efendi’ye Atfedilen Bir Dîvân Üzerine, “Minhâcü’l –Fukarâ’da Tefekkür Bahsi, İsmail Hakkı Bursevî’nin Mesnevî Şerhi’nde (I.Cilt) Müellife Ait Manzum Parçalar, Sâlim’in Husrev ü Şîrîn’i Üzerine, Veled Çelebi’nin, Fuzûlî’nin Su Kasîdesine Yazdığı Şerhi.”

Şimdi de, Prof. Dr. Ahmet Sevgi’den, birkaç çarpıcı numûne tespit sunmak istiyorum:

* “...bir imparatorluk dili olması hasebiyle Türkçeye bilhassa Arapça ve Farsçadan çok sayıda kelime girmiştir. Geriye dönüp baktığımızda “Şairlerimiz bu konuda niçin daha hassas davranmamışlar?” diye üzüldüğümüz zamanlar da olmuyor değil. Lâkin vaktinden önce çiçek açmazmış. Türkçenin o güzelliğe ulaşabilmesi için ne yazık ki Ömer Seyfeddin’i (ö. 1920) beklememiz gerekiyormuş.” (Sf. 294)

*“Dîvan şiiri, dünya mahfillerinde iftiharla teşhir edebileceğimiz yegâne edebî ürünlerimizdir. Bu ürünlere vücut veren şâirlerin önde gelenleri Klâsik Türk edebiyatında  “sultânü’ş-şuarâ”, “melikü’ş-şuarâ”, “şeyhü’ş-şuarâ” gibi sıfatlarla anılmıştır. “ (Sf. 335)

*“Maarif tarihimiz incelendiğinde, Osmanlı  aydınlarının meslekleri ne olursa olsun genellikle şiirle ilgilenmiş oldukları görülür.“ (Sf. 343)

*“Bilindiği üzre bilge; bilgili, ahlâk ve fazilet sahibi, örnek ve önder şahsiyet demektir. Ve gayet tabiî, bilginle arasında fark vardır. Yâni Âlim (bilgin) başka, hakîm (bilge) başkadır. Âlimin (bilge)  bilgisi sadece kesbî iken hakîmin (bilge) bilgisinin vehbîlik tarafı da vardır. Ayrıca, hakîmin (bilge) kişiliği biraz Peygamberleri andırır. Bu anlamda; ileri görüşleri ve kararlarındaki hakkaniyetle bilge insanlar bilhassa Türk devlet yönetiminde aranan kişiler olmuşlardır.” (Sf.402)

* “Türk devlet idaresinde hükümdar gibi vezirin de bilge olması istenir ki yerinde bir karardır. Zîra geriye dönüp baktığımızda bilge vezirlerin, yerine göre bilge hükümdardan daha yararlı işler başarmış olduklarını görürüz.  Bu konuda Göktürklerin dört hakanına vezirlik yapan Bilge Tonyukuk, Büyük Selçuklu Devleti’nin veziri ve “Siyasetnâme” isimli meşhur eserin müellifi Nizâmülmülk (1018-1092) adları saygıyla  anılması gereken zatlardır.” (Sf. 403)

Bu kitabın bana kazandırdığı bilgilerden başka, onda müşâhede ettiğim  bir diğer hususu da, bir ‘tecrübe’ olarak  söylemekten geçemeyeceğim.

Prof. Dr. Ahmet Sevgi Bey’in ifade buyurduğu gibi, bu dönem; “Tanzimat’a kadar aralıksız  –takriben-altı yüz yıl devam etmiş ve bu uzun zaman zarfında yüzlerce edip yetişmiş ve binlerce eser kaleme alınmış…” ise, -ki, ispatı meydandadır-  peki, o zamandan sonraki ve bugünki nesillerinin bu kadar maddî ve teknoloji imkâna rağmen, ortaya, o mevkide eserler çıkaramamasının sebeplerini sorgulamayacak mıyız?

Prof. Dr. Sevgi’nin, yukarda da naklettiğim,“Maarif tarihimiz incelendiğinde, Osmanlı aydınlarının meslekleri ne olursa olsun genellikle şiirle ilgilenmiş oldukları görülür” cümlesinin ‘emsâlini’, bugün, niçin, Cumhuriyet aydınları için kullanamıyoruz?

Kaldı ki; sözü edilen bu “şiir”ler, hem fikir ve hem de estetik/poetik bakımdan çok üstün meziyetlere sahipti.  Bugün, ister mısra olarak, ister beyit ve isterse de kıt’a olarak, o zamanki sayılara da ulaşabilen şâirimiz yok gibidir.

Zamanımızda, sabahtan akşama-akşamdan sabaha şiir döktüren şâirlerimiz için  de, bâzı numûneler vermek isterim:

(Sözü edilen döneme âit yüz-ikiyüz civarında olan beyitleri yazmıyorum) Kutadgu Bilig 6.645  beyit; Mesnevî 25.618 beyit; Dîvan-ı Kebir  -yaklaşık- 50.000 beyit; Ali Çelebi 627 beyit; Ömer Nesefî 1.036 (Mülk Sûresi Manzûm Tefsiri) beyit; Livâyî 1.276 beyit; Livâyî 2.639 (Manzûm Yâsin Tefsiri); Sultan Veled 367 beyit; Gelibolulu Mustafa Âlî  3.185 beyit; Selîm 5.000 beyit…

Günümüzün şâirleri veya şâir namzetleri olarak, hepsi de arûz vezniyle yazılmış olan bunca beyitten, ümit ederim ki, biraz olsun ibret alırlar!..

Muhakkaktır ki, eser yâni Prof. Dr. Ahmet Sevgi tarafından yazılan “TÜRK-İSLÂM EDEBİYATI ÜZERİNE MAKALELER” bu adlı kitap, herkese hitap etmiyor.

Ancak; bir şey var ki, şiir ve umûmî mânada edebiyat severlerin, Türk Dili ve Edebiyatı’nı meslek olarak seçenlerin veya seçecek olanların, mutlaka ve mutlaka, bu kitabı, kütüphânelerinde bulundurmasının şart olduğunu da ifade etmek isterim…

Samimî ve dostâne teklifim şudur ki; bulunduranlar kazançlı; bulundurmayanlar ise, kayıplı olacaklardır!..                                                                                                                                                                                             İsteme: (TLF: 0.535. 987 01 67 A.Sevgi/0. 332. 353 62 27 Palet Yayınları)