Türkiye’de eğitim ve öğretim laik ve bilimsel içerikten alabildiğine uzaklaştırılmış; özelleştirme ve piyasalaştırma gibi uygulamalarla da içinden çıkılması güç bir hal almıştır. Çözüm yolu ise emek ekseninde kurulacak bir cumhuriyetten geçmektedir.
Mustafa DEMİR*
3 Mart 1924, Cumhuriyetin hukuksal zemin ve kurumsal temellerini oluşturan devrim yasalarının önemli bir bölümünün kabul edildiği gündür.
Bu yasalar şunlardır:
- Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Yasası. Bu yasayla ülkedeki tüm okullar ve eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığına bağlandı ve vakıfların keyfiyetinden kurtarıldı. Bu yasayla laik ve bilimsel eğitim güvenceye alındığı gibi, yabancı ve azınlık okullarının denetim altına alınmasının yasal zemini oluşturuldu. Yani bu yasayla Cumhuriyet eğitiminin temel ilke ve uygulamaları belirlendi.
- Halifeliğin Kaldırılması Yasası. Bu yasayla devletin Sünni İslam görünümüne son verildiği gibi, kamuda ve toplumsal ilişkilerde mezhepler arasında eşitlik sağlanmasının yolu açıldı. Ayrıca devlet kurumlarının ve hukukun laiklik temeli üzerinden oluşturulmasının önündeki en büyük engel yok edildi.
- Şer’iye Vekâleti (Din İşleri Bakanlığı) kaldırıldı. O güne kadar Bakanlar Kurulunun bir üyesi olan Din İşleri Bakanlığı kaldırılarak devlet işlerinin din kaynaklı olması uygulamasına son verildi. Ayrıca Cumhuriyet yönetimin ve kurumlarının dine değil de akla ve bilime dayandırılması ilkesi benimsenerek laik düzen için çok önemli bir adım atıldı.
- Evkaf Vekâleti (Vakıflar Bakanlığı) kaldırıldı. Vakıfların siyasetin dışına çıkarılması hedeflendi.
- Erkânı Harbiye Vekâleti (Askeri İşler Bakanlığı) kaldırıldı. Bununla da ordunun siyaset dışı tutulması amaçlandı.
Laik bir cumhuriyet için bunlarla da yetinilmeyip başka düzenlemeler de yapıldı. Bunlardan bazıları şunlardır:
- 11 Mart 1924’te medreselerin kapatılması,
- 8 Nisan 1924 Şer’iye Mahkemelerin kapatılması,
- 20 Nisan 1924’te Cumhuriyetin ilk anayasasının yürürlüğe konması,
- 30 Kasım 1925 tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması,
- 17 Şubat 1926 Medeni Kanun ve medeni nikâhın kabulü edilmesi,
- 10 Nisan 1928 Anayasa'dan “Türkiye Devleti'nin dini İslam'dır” hükmünün çıkartılması,
- 5 Şubat 1937 laiklik ilkesinin anayasaya yazılması.
Medreselerin kapatılmasıyla ortaya çıkabilecek boşluğun giderilmesi amacıyla, 1924’te 29 İmam Hatip Okulu açıldı. Ancak bu sayı öğrencisizlikten dolayı 1929’da ikiye indi ve 1930’da da yine öğrencisizlik nedeniyle kapatıldı.
Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere Cumhuriyet laiklik esası üzerinden kurulmuştur ve laikleşme sürecinde öncelikler arasında eğitim ve öğretim alanında yapılan düzenlemeler yer almaktadır. Eğitim ve öğretimde en kayda değer adımlardan biri 17 Nisan 1940’ta Köy Enstitüleri'nin açılmasıdır. Bu okullar 1954’te kapatıldı.
1948’den itibaren de eğitimde laiklikten uzaklaşmanın ilk adımlarının atıldığını görmekteyiz. 1948’de kurs adı altında İmam Hatipler yeniden açılmaya başlandı. 1951/1952 öğretim yılında eğitim süresi 7 yıl (4+3) olan 7 tane İmam Hatip Okulu açıldı. 1974’te bu okulların son üç yılı liseye dönüştürüldü. 12 Eylül paşaları İmam Hatip Lisesi mezunlarına üniversitelerin tüm bölümlerine girme hakkı tanıdı. İmam Hatip Lisesi mezunlarına tanınan bu hak 28 Şubat döneminde getirilen farklı katsayı sistemiyle sınırlandırıldı. 1997’de kabul edilen 8 yıllık zorunlu eğitim gereği olarak da İmam Hatiplerin ortaokul kısmı kapatıldı.
Türkiye’de eğitimin laiklik ilkesine dayandırılmasına 1961-1970 yılları arasında dikkat edilmiştir. 1961 Anayasasının 19. Maddesinde yer alan “Din eğitimi ve öğrenimi ancak kişilerin kendi isteğine ve küçüklerin kanuni temsilcilerinin isteğine bağlıdır” hükmü, Demokrat Parti iktidarı döneminde hız kazanmış olan gericilik uygulamalarına karşı düzenlemeler yapılabilmesine ortam hazırladı. Bu ortamda ilkokuldan üniversiteye kadar tüm eğitim kademelerinde bilimsel ve demokratik uygulamalar sınırlı da olsa kendini gösterdi. Din bilgisi dersi yalnız liselerde öğrenci velilerinin isteğine bağlı olarak okutuldu ve notla değerlendirme dışında tutuldu. Yine bu dönemde ortaokul ve liselerde biyoloji derslerinde “evrim teorisi”ne yer verildi.
Ancak 12 Mart 1971 darbesi sonrası eğitimde laiklik uygulamalar sulandırılmaya başlandı. Bu darbenin en çok müdahale ettiği alanlardan biri de üniversitelerdir. Üniversitelerin özerkliği sınırlandırıldı ve yürütmenin dolayısıyla da güvenlik güçlerinin müdahalesi artırıldı.
1974 yılında kurulan CHP-MSP koalisyonuyla İmam Hatipler yeniden gündeme geldi ve orta öğretimde okutulan din bilgisi dersinde durum tersine çevrildi. O zamana kadar bu dersi “almak” isteğe bağlıyken, bu hükümet döneminde “almamak” isteğe bağlı duruma getirildi. Süleyman Demirel başkanlığında kurulan Milliyetçi Cephe (MC) hükümetleri döneminde de çok sayıda İmam Hatip okulu açılarak eğitimde laiklikten uzaklaşma girişimlerinde artış görüldü.
12 Eylül paşaları her şeyi sermayenin isteğine uygun olarak yeniden düzenleme yoluna gittiler. Darbenin generalleri sermayenin daha rahat etmesi için toplumu pasifleştirme amacıyla birçok girişimde bulundular. “Türk İslam Sentezi” adını verdikleri ırkçı ve gerici bir ideolojinin topluma egemen olması için başta Anayasa olmak üzere birçok düzenleme yaptılar. 1982 Anayasasıyla, sisteme muhalif olacakları susturma ve ezmeye yönelik düzenlemelerin yanında, 24. Maddesine yerleştirdikleri, “din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır” hükmüyle de, “din eğitimini” bir anayasal zorunluluk durumuna getirdiler.
Böylece eğitimde laiklikten ve bilimsellikten uzaklaşmanın temellerini atarak, gericiliğin kök salmasına büyük bir katkıda bulundular. Kitaplardan evrim teorisini çıkarttılar. Türk Dil Kurumunca türetilen çok sayıda sözcüğün okullarda konuşulmasını ve kitaplarda kullanılmasını yasaklayan bir genelge yayımladılar. Onların yerine Arapça sözcükleri zorunlu kıldılar.
Bunların dışında,
- Okul ve diğer eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde, o dönemde henüz İlahiyat Fakültelerine dönüştürülmemiş olan İslam Enstitüleri mezunlarına ağırlık verildi,
- Okullarda mescit açılması uygulamasına gidildi,
- Müfredatlar yenilenerek okutulan konular bilimsellikten uzaklaştırıldı.
12 Eylül’den AKP iktidarına kadar arada bir hız kesse de eğitimde, bilimsellikten ve laiklikten uzaklaşma devam etti. Turgut Özal’ın Başbakanlığı dönemindeyse eğitim ve okul yönetimleri cemaatlere teslim edildi.
Bu süreç Türk Ocakları ve İlim Yayma Cemiyeti üzerinden götürülerek Türk İslam Sentezinde istenilen seviyeye erişilince artık sıra, emperyalistlerin “Ilımlı İslam” projesini gerçekleştirmeye geldi. AKP kuruldu.
4+4+4 uygulamasıyla birlikte çok sayıda İmam Hatip Ortaokulu ve İmam Hatip Lisesi açıldığı gibi birçok normal lise ve ortaokul İmama Hatip okullarına dönüştürüldü. Bu durum her eğitim yılı artarak devam etti. Bu artışın bazı örnekleri, rakamlarla şöyledir:
- 2012-2013 eğitim yılında 1.099 İmam Hatip Ortaokulu varken, bu okulların sayısı, 2022-2023 eğitim-öğretim yılı sonu itibariyle toplam 3 bin 432 ulaşmıştır.
- İmam Hatip Ortaokullarında okuyan öğrenci sayısı 2012-2013 eğitim öğretim yılında 94 bin 467 iken, 2022/2023 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle yaklaşık 7,5 kat artarak 695 bin 499 olmuştur.
- 2011-2012 eğitim yılında 537 olan İmam Hatip Lisesi sayısı 2022/2023 eğitim yılında 1.714’e çıkmıştır,
- 2011-2012 eğitim yılında 268 bin 245 öğrencisi olan bu liselerde bu sayı, 2022/2023 eğitim yılında 480 bin 484’e yükselmiştir.
- 2022/2023 eğitim yılı itibariyle İmam Hatip Açıköğretim Lisesinde kayıtlı öğrenci sayısı 98 bin 822’dir.
- Normal İmam Hatip ve İmam Hatip Açık Lise öğrencileri birlikte düşünüldüğünde, bu liselerde okuyan toplam öğrenci sayısı, 579 bin 306 kadardır.
Son üç yılda İmam Hatip Liselerinin sayısı artarken, öğrenci sayısındaki düşme eğilimi dikkat çekicidir. 2019-2020 öğretim yıllında İmam Hatip ortaokulları ve liseleri toplam 1.352.460 öğrenciyle tarihlerindeki en yüksek sayıya ulaşmışken, 2022/2023 öğretim yılında İmam Hatip okul sayısı 5146'ya yükselmesine karşın öğrenci sayısı 1.175.983 olmuştur.
Yine 2024 Liselere Yerleştirme Sınavı (LYS) içinde İmam Hatip Ortaokullarından mezun olan öğrencilerin yüzde 47’si İmam Hatip Liselerini tercih etmemişlerdir. Ayrıca bu liseleri tercih eden öğrencilerin, tüm öğrenciler içindeki oranıysa yüzde 7'den biraz fazladır.
AKP iktidarına kadar açılan İmam Hatip okul ve liselerinin Başbakanlar dönemine göre sayıları şöyledir:
- Adnan Menderes 19,
- İsmet İnönü 7,
- Süleyman Demirel 327,
- Bülent Ecevit 13,
- Turgut Özal 9,
- Mesut Yılmaz 33,
- Tansu Çiller 167,
- Necmettin Erbakan 22.
2011’den önce ders müfredatları bir biçimde değerler eğitimini içermekteydi. Yerel ve evrensel değerler ders konuları içine serpiştirilmişti. Örneğin:
- Aile ilişkileri, Hayat Bilgisi,
- Yurtseverlik ve bağımsızlık, Sosyal Bilgiler,
- Emeğe saygı, İş Bilgisi,
- Bilime ve bilim insanına saygı, Fen Bilgileri,
- Kadına saygı ve değer verme, Sosyoloji derslerinde işlenmekteydi.
AKP, 2011-2012 eğitim yılından itibaren yeni bir uygulamaymış gibi okullarda değerler eğitimi diye bir etkinlik başlattı. Ancak bu ad altında yürütülen etkinlik insanlığın ortak değerlerini dışlayan, tümüyle dini inançları esas alan ve Sünni İslam esaslarına dayalı bir etkinlik oldu. Hatta daha tutucu ve evrensellikten uzak birçok şey bu başlık altına yerleştirildi. Örneğin, kadın erkek eşitliğine aykırı uygulamalara yer verildi. Yağmurun yağması ya da tarlanın daha verimli olması için dua edilmesi gerektiği öğretildi. Doğa olaylarının bilimsel olarak açıklanmasının geriye itilmesi yoluna gidildi. Gülümsemek, iyi insan olmak, iyi davranmak ve paylaşmak kavramları sadakat ve inanç ile ilişkilendirildi. Cihatın her Müslüman için bir görev olduğu vurgulandı. Yılbaşı kutlamalarının Müslümanlığa aykırı “gâvur” işi ve kutlanmasının günah olduğu algısı oluşturulmaya çalışıldı.
Tüm bunlar eleştiren ve sorgulayan yurttaş ve bireylerin yetişmesinin önünde aşılması zor engeller oluşturdu. Örneğin, OECD’nin 2022’de yapmış olduğu bir araştırmada 15 yaş altı çocuklarda eleştirel düşünme oranının dünya ortalaması yüzde 11’ken, Türkiye’de bu oran yüzde 2 olarak tespit edildi. Sadece bu araştırma bile 25 yıldır ülkeyi yöneten AKP, kendi iktidarı döneminde doğmuş olan çocuklar üzerinde, eleştiren ve sorgulayan bireyler yerine, itaatkâr kişiler olması hedefine ulaştığını göstermektedir.
Tüm bunların yanında siyasi iktidarın, tüm okulları İmam Hatipleştirme çabası son hızıyla devam etmektedir. 2024-2025 eğitim yılında hem ders müfredatları hem ders saatlerinin dağılımı ve ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi) uygulamasıyla laik ve bilimsel eğitimden daha da uzaklaşıldığı gibi, okullar cemaatlere, öğrencilerse öğretmen formasyonu olmayan kişilere teslim edilme yoluna gidildi. Birçoğu daha önce seçmeli olan din içerikli dersler, zorunlu derslere dönüştürülürken; fen ve sosyal bilimlerin temeli sayılan derslerin bazıları seçmeli derslere dönüştürüldü, bazılarının da ders saatlerinde azaltılmaya gidildi. Ders müfredatlarıysa bilimsellikten arındırılarak doğma ve hurafe bilgilerle şekillendirildi.
Ana amacı din görevlilerini okulların içinde etkin kılmak ve çocukları cemaatler teslim ederek kaderci bireyler olmasını sağlamak olan ve 2023 yılında MEB, Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ve Gençlik ve Spor Bakanlığı (GSB) tarafından, seçilen pilot illerin okullarında uygulamaya konulan ÇEDES projesi, 2024-2025 eğitim öğretim yılında 81 ilde ve tüm okullarda başlatıldı.
Bu projenin işleyişi şöyledir:
- Her okul için oluşturulacak üç kişilik bir komisyon yıllık bir etkinlik planı hazırlayacaktır.
- Bu komisyonda okulu temsilen değerler kulübün yürütücüsü olan öğretmenle, Diyanet İşler Başkanlığını ve Gençlik ve Spor Bakanlığını temsilen bir üye bulunacaktır.
- Temsilci öğretmen okul müdürü tarafından belirlenecektir. (Temsilci öğretmenin çoğunlukla din dersi öğretmenleri arasından seçildiği görüldü).
- Okuldaki diğer öğretmenlere görev tanımı yapılmamıştır (zaten diğer öğretmenlerin bu uygulamalara katılmasının istendiği de söylenemez).
- Projenin uygulama esasları incelendiğinde yapılacak etkinlik mekânlarının DİB tarafından belirlendiği görülmektedir.
- Yine pilot uygulamalarda ortaya çıkan başka bir olumsuzluk da öğrencilerin okulda olmaları gereken saatlerde camilerde ve mezarlıklarda zaman harcamaları oldu.
2024-2025 eğitim yılına başlarken “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” kapsamında hazırlanan müfredat programları 5 ve 9. sınıflarda uygulamaya kondu. “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adını verdikleri bu model kapsamında hazırlanan ders müfredatlarının hazırlık aşaması cemaatler ve “ÖNDER” adı verilen İmam Hatip Liseleri Mezunları Derneği’yle yürütülmüş, tüm demokratik kurum ve örgütlerden gizli tutulmuştur. Tepkileri azaltmak için de göstermelik bir tartışma ve öneri sunma süresi tanınmıştır. Kısa tutulan bu sürelerde öğretmenlerden görüş yazmaları istenmişti. Yazılan on binlerce görüşün çoğunluğu eleştirellerden oluşmasına karşın bunların hiçbiri dikkate alınmamıştır. Ayrıca yeni müfredat programlarının tanıtım ve topluma anlatılması amacıyla yandaş televizyon kanallarında başta Milli Eğitim Bakan Yusuf Tekin olmak üzere, akademisyen ya da bilim insanı unvanlı cemaat propagandacılarıyla, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” kapsamında hazırlanan müfredat programları savunma yoluna gidildi.
Eğitimin bilimsellikten arındırılması çabaları yeni bir uygulama değildir. Özellikle 2012 yılında çıkarılan 4+4+4 eğitim yasası ile birlikte zorunlu din derslerinin yanında “Peygamberimizin Hayatı”, “Kuran’ı Kerim ve Temel Dini Bilgiler” gibi seçmeli dersler konmuştur. Ayrıca liselerde ikinci yabancı dil olarak “Arapça ve Kuran’ı Kerim’in Anlam Dünyası” adında bir dersin seçmeli olması yoluna gidilmiştir.
Bu derslerin seçilmesi için gazetelere ilanlar verildi ve reklam panoları kullanıldı. Valilikler, Kaymakamlıklar ve il ve ilçe Eğitim Müdürlükleri bu derslerin seçilmesi için özel çabalar harcadıkları gibi okul yönetimlerine ve öğretmenlere baskılar uyguladılar. Tüm bunlara karşın din içerikli seçmeli derslerin seçilme oranları sürekli düşüş gösterdi. Seçmeli ders zorlaması istenilen sonucu vermeyince de 2024-2025 öğretim yılında 5. ve 9. sınıflardan başlamak üzere din içerikli dersler zorunlu dersler statüsüne dönüştürüldü. Örneğin: “zorunlu” Din Dersi ve Ahlak Bilgisi dersi 2024'ten önceki yıllarda 2 ders saati iken, diğer din dersleri seçmeliydi. Ancak 2024-2025 öğretim yılında 9. sınıflarda uygulamaya konan yeni ders saatleri dağılımına göre, zorunlu din içerikli derslerin ders saati 12'ye çıkarıldı.
Bu uygulamalar dışında da verilebilecek çok örnek var. Şimdilik bu kadarını yazmakla yetinelim. Ancak şu kadarını söyleyeyim ki gerçekleştirilen bu uygulamaların sonucu olarak Türkiye’de eğitim ve öğretim laik ve bilimsel içerikten alabildiğine uzaklaştırılmış; özelleştirme ve piyasalaştırma gibi uygulamalarla da içenden çıkılması güç bir hal almıştır.
Çözüm yolu ise emek ekseninde kurulacak bir cumhuriyetten geçmektedir…
* Eski EĞİT-DER Genel Başkanı, Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi (THTM) üyesi