Kaynak, CHP
- Yazan, BBC Türkçe
- Unvan,
- Bildirdiği yer Ankara
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanma kararının, piyasaların seyrini nasıl etkileyeceği merak ediliyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, sağlıklı işleyiş için gerekli adımların atılacağını söyledi.
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) ve Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Pazar günü, hafta başında yaşanabilecek piyasa dalgalanmalarına karşı teknik toplantı yaptı.
Toplantıya Merkez Bankası yetkilileri ile TBB Yönetim Kurulu üyesi bankaların temsilcileri katıldı.
Türkiye Bankalar Birliği'nin açıklamasında, ekonomide istikrarın sürdürüleceği vurgusu yapıldı:
"Yapılan teknik toplantıda, ilgili tüm kurumların yakın iş birliğiyle, istikrarın sürdürülmesi için piyasa kuralları içinde her türlü aracın etkin bir şekilde ve kararlılıkla kullanılmaya devam edileceği belirtildi."
Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, siyasi gerilimin tırmandığı şu günlerde, ekonominin ciddi bir maliyetle karşılaşacağını belirtiyor:
"Bu maliyetleri daha yüksek kur, daha yüksek enflasyon, daha yüksek faiz ve yavaşlayan büyüme olarak özetleyebiliriz."
"Yaşanan siyasi krizin ekonomik yansımalarının oldukça ciddi olacağını öngörmek mümkün. Bu seferki krizin kaynağı ekonomik değil, siyasi."
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ise sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, "Ekonomik programımızı kararlılıkla ve koordinasyon içinde hayata geçirmeye devam ediyoruz" dedi.
Yılmaz, "Cari açığımız düşük, bütçe açığımız deprem harcamalarına rağmen kontrol altında, Merkez Bankası rezervlerimiz yeterli seviyelerde, bankacılık sistemimiz sağlam, dengeli büyüme ile istihdam artışı devam ederken işsizlik oranımız uzun süredir tek hanede, temel öncelik olarak gördüğümüz enflasyon ise düşüş eğiliminde" ifadelerini kullandı.
BBC Türkçe'ye konuşan ekonomistlere göre esas kritik soru şu;
Yeni yeni toparlanmaya başlayan ekonomik dengeler, bu şiddette bir şoku kaldırabilir mi?
Uyarı: BBC üçüncü taraf sitelerin içeriğinden sorumlu değildir.
X paylaşımının sonu
'İki yılda biriktirilen rezervin yüzde 38'i satıldı'
Mayıs 2023 seçimlerinden bu yana Merkez Bankası, agresif faiz artışları sayesinde yaklaşık 65 milyar dolarlık net rezerv biriktirmişti.
Politika faizi ise 8,5 seviyesinden %50'ye kadar çıkarıldı, Aralık 2024'te başlayan faiz indirim süreciyle bu oran %42,5'e çekildi.
Demiralp, 19 Mart'ı takip eden üç gün içinde yaklaşık 25 milyar dolar rezerv satışı yapıldığını söyleyerek, "Bu, iki yılda biriktirilen swap hariç net rezervin %38'ine denk geliyor" diyor.
Demiralp, Türkiye'nin ekonomideki son iki yıllık kazanımlarının ciddi bir kısmının kaybedildiğini belirtiyor:
"Yaklaşık iki senedir Türk toplumu olarak yüksek faiz ve düşük büyüme ortamına katlanarak ödediğimiz ağır bedel ve bunun sonucunda elde ettiğimiz sınırlı kazanımların önemli bir kısmının kaybedilmiş olduğunu, iyi kotu bir dezenflasyon patikasına girmiş enflasyon üzerindeki yukarı yönlü baskıların tekrar arttığını görüyoruz."
"TCMB'nin kur üzerindeki baskıları gecen haftaki kadar agresif bir şekilde rezerv satarak bertaraf edecek bir cephanesi yok. Yolun bundan sonrasında TCMB'nin kur üzerindeki baskıları kontrol edebilmek ve Türk lirası varlıkları cazip hale getirmek için daha yüksek faiz vermekten başka çaresi yok. Ancak bu, toplumun geri kalanı için bir doz daha acı reçete anlamına gelecektir."
Kaynak, Reuters
'Yeni bir yüksek faiz dalgası'
Demiralp, Türkiye ekonomisinin yüksek faiz yani "acı reçete"den çıkmak üzereyken, siyasi kriz nedeniyle yeni bir yüksek faiz dalgasına mecbur kalacağını öngörüyor:
"Merkez Bankası'nın işi bundan sonra çok daha zor olacağını düşünüyorum. Artan siyasi riskler ve belirsizlik nedeniyle kur üzerindeki baskılar devam edecek, kurdan enflasyona olan geçişkenlik nedeni ile enflasyon patikası yukarı atacak, artan riskler dış borç faizlerini artıracaktır."
Demiralp'e göre, İmamoğlu'nun gözaltı kararının zamanlaması ve yargının siyasallaştırıldığına dair güçlü inanç yalnızca içeride değil, dışarıda da güven kaybına yol açıyor:
"Ekonominin bel kemiği güven ve istikrardır. Harcamaları, yatırımları o güven sayesinde yaparsınız. Yaşanan siyasi risk bu güven ortamına büyük bir zarar Verdi. CDS risk primleri şimdiden 300'lerin üzerine çıkmış durumda ve daha da artması muhtemel."
"Bu da Türkiye'nin uluslararası borçlanma maliyetlerinin artacağı anlamına geliyor. Döviz cinsinden borcun yüksek olduğu bir ülkede bu durum, finansal istikrar açısından ciddi bir risk oluşturuyor."
'Merkez Bankasının elindeki silahlar yetersiz kalabilir'
BBC Türkçe'ye konuşan Prof. Dr. Aykut Lenger, Türkiye gibi küresel finansal piyasalara entegre bir ekonomide, özellikle finansal sermaye açığı bulunan ülkelerde, siyasetin ekonomi üzerindeki etkisi çok daha fazla olduğunu söylüyor.
İmamoğlu'nun gözaltına alınmasıyla İstanbul Borsası'nın çok sert düştüğünü, ülke riskini gösteren CDS priminin 250'lerden 300'e çıktığını hatırlatıyor.
Bu ekonomik tepkinin arkasında, yabancı finansal sermaye sahiplerinin Türkiye'de siyaset ve ekonomiye olan güvensizliğinin yattığını kaydediyor:
"İmamoğlu'nun hafta sonu tutuklanması ile yeni bir aşamaya girmiş bulunuyoruz. Serbest bırakılma kararı ile tersine çevrilebilecek olan bu güvensizliğin, tutuklama kararı ile artacağını tahmin etmek güç değil."
"Yani piyasalarda ekonomi yönetiminin başa çıkması gereken huzursuzluğun devam edeceğini öngörebiliriz. Bu, döviz kurunun artışı, borsanın daha da düşmesi yönünde baskı yapacaktır."
Lenger, Merkez Bankası'nın Pazartesi günü piyasalar açıldığında ortaya çıkabilecek türbülansı kontrol etmek üzere önlemler aldığını ancak siyasi belirsizliğe göre bu tedbirlerin yetersiz kalabileceğini değerlendiriyor:
"Cari açığın çok yüksek olmaması, hazinenin borçları çevirebilme kapasitesi, rezervlerin düzeyi açısından Merkez Bankasının spekülatif ataklarla mücadele etmek için yeterli silahı olduğu söylenebilir."
"Bununla birlikte, tutuklanma kararı siyaset sahnesinde yürüyen bu mücadelenin daha uzun zaman alacağı algısını yerleştirerek, daha fazla sermaye kaçışına yol açabilir, uzun vadede Merkez Bankasının elindeki silahlar yetersiz kalabilir."
"Yerleşik bulunanların döviz talebinin artması da şaşırtıcı olmaz. Aynı zamanda, özellikle sosyal medyada yayılan ve protesto amacıyla bankalardan mevduatların çekilerek, dövize çevrilmesi çağrıları da karşılık bulursa, hem yabancıların hem yerleşiklerin talebi, dövizin daha da sert yükselmesine neden olabilir."
Şimşek: 'Görevimizin başındayız'
CHP lideri Özgür Özel, dün akşam Saraçhane'de yaptığı konuşmada, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in istifa hazırlığında olduğunu iddia ederek, "Mehmet Şimşek güya istifa etmemek için zor duruyormuş. 'İğne ile kazıyorum, kürekle kapatıyorlar' diyormuş. Mehmet Efendi istifa etmezsen hatrım kalır" dedi.
Özel ayrıca, "Güya rasyonel politikaların takipçisinin topladığı 42 milyarının yüzde 60'ını İmamoğlu korkusundan üç gecede yedi bitirdi. İster istifa et, ister Tayyip Bey'e biat et" ifadelerini kullandı.
Bunun üzerine Şimşek sosyal medya hesabından, "Görevimizin başındayız. Piyasaların sağlıklı işleyişi için gereken tüm adımları atmaya devam edeceğiz. Asılsız haberlere lütfen itibar etmeyin" paylaşımında bulundu.
'Siyasi kriz derinleşirse, kur ve faiz sıçrar'
İktisatçı ve Eski TCMB Başkan Yardımcısı Fatih Özatay, Yetkin Report'ta yazdığı analizinde, Merkez Bankası'nın 20-25 milyar dolar döviz satmasına rağmen, kurun gözaltı öncesine kıyasla yüzde 3,5 oranında daha yüksek olduğunu kaydediyor.
Özatay, kurdaki yükseliş eğilimini durdurmak için Merkez Bankası'nın bir dizi önlem aldığını belirtiyor.
Bu önlemlerden bazılarını, 'bol miktarda döviz satmak, bankalara borç verme faizinin üst sınırını yükseltmek, döviz talebine yönelebilecek likiditeyi çekme amacıyla vadesi 91 güne kadar çıkabilen likidite senedi çıkarmak' şeklinde açıklıyor.
Özatay analizinde, eğer siyasi kriz derinleşirse, kur ve faizin sıçrayacağını ve ardı sıra enflasyonun yükseleceğini belirtiyor:
"Döviz cinsinden borcu yüksek olan şirketlerin bilançoları bozulur. Büyüme durur, işsizlik yükselir. O zaman, ekonomi programının raf ömrü tümden biter. Herhangi bir ekonomi açısından bu kadar belirsizlik hiç iyi değil; Türkiye ekonomisi içinse hiç mi hiç iyi değil."
Eğer siyasi kriz derinleşmezse dahi ekonomik senaryonun hiç de iç açıcı olmayacağını değerlendiriyor:
"Son dokuz-on yılda yaşanandan daha fazla zorluk yaşanacak: Yani eskisi gibi 'düşe kalka' ama biraz daha fazla düşe kalka. Ne yazık ki böyle."
"Sonra birkaç yıl yüzde 3-5 büyüme. Sonra muhtemelen ekonomide daralma. Sonra yine yüzde 3-5 büyüme. Yüzde 25-35 arasında kalırsa sevinilecek bir enflasyon oranı. Sık sık enflasyonda sıçrama."
"Benzer ülkelere kıyasla yüksek risk primi ve dolayısıyla yabancı para cinsinden yüksek borçlanma maliyetleri. Gelişmiş ülkelerde yüzde 70 civarında iken bizde yüzde 50'yi aşmayan istihdam oranları. Kah artan kah düşen cari açık. Ama her daim dışarıdan borçlanmaya bağımlı bir ülke."