Kieran McCarthy: Gerçek barış silahlar sustuğunda değil adalet ve eşitlik sağlandığında gelir

Türkiye’de Kürt sorununun çözümünde yeni bir perde açıldığı iddia ediliyor. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın mesajı, İmralı adasına giden heyetler ve iktidar koalisyonunun güçlü ortağı Devlet Bahçeli’nin ezber bozan çıkışı... Kimse tam olarak ne olduğunu bilmiyor; sürecin gerçekten tarafların istediği gibi sonuçlanıp sonuçlanmayacağı ise bir muamma. 

Tüm bunlar yaşanırken liberallerin ağzında sürekli İngiltere ve İrlanda’nın mucizevi barış hikayesi var. Gerçekten İrlanda barışı Kürt sorunun çözümünde örnek bir barış olarak gösterilebilir mi?

İşte tüm bu soruların yanıtını alabilmek için eski İRA gönüllüsü Kieran McCarthy1 ile Cork’a bağlı tarihi Cobh kasabasında buluşuyorum. 

Kuzey meselesi açıldığında ana akım medyanın genel tanımlamalarına karşı çıkıyor ve tarihi kendi perspektifinden nasıl yorumladığını açıklamaya çalışıyor McCarthy. Cevaplarının Türkiye kamuoyunun aklını kurcalayan sorularına cevap olmasını ümit ediyorum. En azından İrlanda ile ilgili olan bölümüne...

Türkiye’de Kürt meselesinin çözümü için yeni bir müzakere süreci başladı ve bu doğrultuda PKK lideri Abdullah Öcalan, örgütüne silah bırakma çağrısında bulundu. Bu süreçte Türkiye’deki bazı çevreler özellikle sık sık İRA ve İngiltere arasında sağlanan barışa ve ‘Hayırlı Cuma’ anlaşmasına işaret ettiler. Türkiye’de bu örneği verenler bu barışı mucizevi bir şeymiş gibi anlatıyor. Gerçekten ortada tüm dünyaya örnek olarak gösterilecek mucizevi bir barış mı var?

Evet ve hayır. Görüyorsunuz, barış silahlar sustuğunda gelmez. Gerçek barış, ancak adalet ve eşitlik tam anlamıyla sağlandığında gelir. Adalet olmadan barış, yalnızca bir başka adaletsizlik biçimidir ve adaletsizlik hüküm sürdüğünde, çatışma çok uzakta değildir ve siz sahte bir barışla başbaşa kalırsınız. Bunun mükemmel bir örneği bugün Gazze'deki durumdur; burada bir tür ateşkes var, ancak tüm dünya bunun gerçek olmadığını biliyor; çünkü bir taraf çatışmanın kökenlerini tartışmayı reddederken diğer taraf kendisini büyük bir özveriyle savunmaya ve çatışmanın kökenlerini tartışmaya açmaya çalışıyor. İrlanda ve Orta Doğu çatışmaları arasındaki gerçek fark ve İrlanda barış modelinin orada tam olarak işlemeyecek olmasının, İrlanda barış anlaşmasına nezaret etmeye yardımcı olan aynı büyük güç simsarının, yani ABD'nin, İsrail-Filistin çatışmasının aktörlerinden birinin ana destekçisi olmasıdır.

'ABD bölgede barışın önündeki en büyük engeldir'

ABD, aslında bölgedeki barışın önündeki en büyük engeldir. Peki, ABD neden İrlanda'da barışı destekledi? Çünkü, o zamanlar ABD başkanı olan Bill Clinton, İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu ülkeyi birleştirme hedefine ulaşmak için başka yollar aradığının sinyallerini verdikten sonra 1992'de bir fırsat gördü. Kırk milyon İrlandalı Amerikalı seçmeni de etkileme fırsatı, İrlanda kökenli olduğunu iddia etmesiyle Clinton, İrlanda'da bu yeni barış sürecini yürütme ve İrlanda üzerindeki 800 yıllık İngiliz baskısını ve işgalini barışçıl bir şekilde sona erdirmeye yardımcı olma fırsatını gördü. Daha da önemlisi, İrlanda zaten kabaca ABD yanlısı bir ülke olduğu için ABD'nin bölge için küresel planlarını bozmayacak veya zarar vermeyecekti. O zamanlar İngiltere'de Başbakan Tony Blair göreve yeni gelmişti ve İngiltere, ABD'nin gemiye binme baskısına asla direnmeyecekti; bu yüzden Blair bunu bir sorun olarak görmek yerine bir fırsat olarak gördü ve bunu değerlendirerek kendini bir barış elçisi yaptı. Ancak daha sonra gördüğümüz gibi o bir barış adamı değildi, İngiltere'yi kitle imha silahları aramak için gungho2 olarak Irak'a gönderdi. Ve hepimiz orada neler olduğunu biliyoruz. Sorunuzu başka bir şekilde cevaplamak gerekirse - İrlanda barış modeli veya herhangi bir barış modeli, ancak dahil olan iki taraf da sorunlarına barışçıl ve adil bir çözüm arıyorsa başarılı olabilir.

Kieran Mccarthy üzerinde İRA gönüllülerin giydiği üniforma ile. Fotoğraf, devrimci James Connolly’nin Amerika’ya göç etmeden önce kaldığı The Rob Roy barın önünde çekildi.

İrlanda’nın bağımsızlık mücadelesi çok geniş bir tarihsel alana yayılıyor. Bu mücadelede çoğu kez emperyalist diyebileceğimiz güçteki ülkeler, soruna müdahil oldu. Türkiye’deki Kürt sorununa da pek çok gücün müdahil olmaya çalıştığını görüyoruz. İngiltere ve ABD bu konuyla çok ilgili. Özellikle İngilizler, İrlanda deneyimini çokça pazarlamaya çalışıyor gibi görünüyor. İrlanda deneyimini göz önünde bulundurursan büyük güçlerin bu tür meselelere karışması sorunu tamamıyla çözüyor mu, yoksa farklı bir boyut kazanmasına mı neden oluyor?

Tekrar, evet ve hayır. Birinci cevapta belirttiğim gibi. İrlanda'ya barışı getirmeye yardımcı olan büyük güçlerden sonra, dünyanın diğer bölgelerine savaş ve cehennemi getirmek için aynı güçler harekete geçtiler. Bu yüzden herhangi bir süper güçten yardım teklif edildiğinde, bunun onlar için ne anlama geldiğini akılda tutmak gerekir. Onlar için her zaman kendi çıkarları önemlidir, yardım etmeyi iddia ettikleri ülke veya insanlarla asla ilgili değildir. Ancak, sizi yalnızca küresel veya stratejik hırslarının bir parçası olarak kullandıklarını fark ederseniz, o zaman kendinize, onları kendi stratejik ve ulusal çıkarlarımız için nasıl kullanabiliriz diye sormalısınız. Örneğin, İrlanda'daki IRA, 1990'ların başında amaçlarına ulaşmak için neden savaş dışında başka seçenekler araştırmaya başladı? Bunu yapmalarının çeşitli nedenleri var, ancak en büyük iki etki, Berlin duvarının yıkılması ve Almanya'nın bölünmesinin sona ermesi ve Almanya'nın yeniden birleşmesinin ne kadar çabuk gerçekleştiğiydi. İkincisi, Apartheid'in çöküşüne ve serbest seçimlere yol açan Güney Afrika'daki görüşmeler ve barış süreciydi.

İrlanda’nın bugünkü pozisyonunu nasıl yorumluyorsun? Kuzey, hala İrlanda’nın bir parçası değil ve ada hala teknik olarak bölünmüş durumda. Sence İngiltere adayı parçalı tutmaya devam edebilecek mi? Bu soruyu soruyorum çünkü Kuzey İrlanda’da Sinn Fein’in kontrol ettiği bir hükümet var ve partinin temel amacı birleşik bir İrlanda yaratabilmek.

Öncelikle sorunuzun ifadesini düzeltmem ve insanların İrlanda'yı neyin oluşturduğuna dair algılarında sıkça kullanılan bir kusuru ortadan kaldırmaya yardımcı olmam gerekiyor.

Kuzey, adanın güney, doğu ve batı kısımları gibi zaten İrlanda'nın bir parçasıdır.

'Kaçınılmaz olana neden direniyorlar, neden birleşik bir İrlanda istemiyorlar?'

Soruyu sorarken ne demek istediğinizi anlıyorum. Ancak bunu yapmanın kusuru, İrlanda'nın İngiliz yönetiminden bağımsız olan kısmının kendi başına İrlanda ülkesi olduğunu ima ediyor, ancak aslında sadece İrlanda'nın bir parçası ve bu da doğal olarak ülkenin kuzey kısmının belirgin şekilde farklı bir halkı olan ayrı bir ülke olduğunu ima ediyor. Gerçek durum şu ki, İngilizler bu ülkeyi böldüğünden beri, İrlanda adasında şimdilik iki devlet var ancak yalnızca bir İrlanda halkı veya ulusu var. Yakın zamanlarda yaşamak için buraya gelen sizin gibi biri bu hatayı yaptığı için mazur görülebilir. Ancak İrlanda hükümet politikacıları, medya, eğitimciler vb. mazur görülemez, çünkü çoğu kendi propagandalarına inanıyor. Aslında, onlar bölücü zihniyete sahipler. Bölünmeye ve İngilizlerin başlangıçta yaratmaya koyulduğu iki ırk teorisine inanmaya ve kabul etmeye başladılar. Hayırlı Cuma Anlaşması'nı, sınır oylamasından sonra tek ada ülkesi yaratmanın barışçıl bir yol haritası olarak görmüyorlar. GFA'yı3 kendi başına bir çözüm olarak görüyorlar. Bu yüzden onlar - Fianna Fail ve Fine Gael hükümet partileri - Sinn Fein ve diğerlerinin Sınır Anketi planlamaya başlama çağrılarına şiddetle karşı çıkıyorlar ve İngiltere'nin Brexit referandumunda olduğu gibi insanların onları hazırlıksız yakalamalarından korkuyorlar.

Kaçınılmaz olana neden direniyorlar ve neden birleşik bir İrlanda istemiyorlar diye sorabilirsiniz? Çünkü 2 milyon yeni seçmenin olduğu birleşik bir İrlanda'da, son yüz yıldır aralarında sahip oldukları güç tekelini kaybedeceklerinden haklı olarak korkuyorlar. Bunu durduramazlar, sadece yavaşlatabilirler. Geliyor ve bunu biliyorlar.

Ancak sorunuza doğrudan cevap vermek gerekirse. İngiltere bunu bırakıp birleşik bir İrlanda'ya izin verecek mi? Evet, iki nedenden dolayı izin verecekler. İrlanda birliğiyle ilgili bir sınır anketi GFA'nın bir parçasıdır ve Dublin, Londra ve Belfast'ın hepsinin imzaladığı ve ABD ile AB'nin garantör olarak imzaladığı yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmadır. Ancak Britanya da Brexit nedeniyle az çok iflas etmiş durumda ve İrlanda'nın kuzeyi şu anda sadece mali kaynaklarına yük oluyor ve artık stratejik çıkarlarına hizmet etmiyor. İlk gerçek fırsatta ayrılacaklar.

Kieran McCarthy (Fotoğraf: Çağdaş Gökbel) 

Sanırım tüm bu tartışmanın sonunda dünya siyasetini de değerlendirmeliyiz. Avrupa siyasetini yakın geçmişten itibaren çok iyi bilen birisin. ABD’deki seçim sonuçlarının Avrupa’ya etkisi oldukça dramatik gibi görünüyor. Geçmişte Nazileri övmek bir suçken artık sosyal medyada açıkça Nazizim propagandası yapılıyor. Bugün de insanlar bu propagandayı geçmiştekine benzer bir biçimde delilik olarak yorumluyor. Ancak bir noktada tüm bu delilerin iktidara geldiğini görebiliriz. Hatta bazı Avrupa ülkelerinde faşist geçmişi gururla sahiplenen başbakanlar var. İtalya, bu örneklerden sadece biri. Faşizmin yükselişini ve Avrupa’nın geleceğini nasıl yorumluyorsun?

İyi görünmüyor, değil mi? 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'da faşizme karşı en büyük garanti ve siper, Avrupa kıtasındaki büyük ABD askeri varlığı olmuştur. Artık buna iki nedenden dolayı güvenemeyiz. ABD'nin Avrupa'daki askeri varlığını büyük ölçüde azaltması, hatta bölgeden tamamen çekilmesi giderek daha olası hale geliyor. İkinci neden ise, mevcut ABD yönetiminin kendisi neredeyse tam anlamıyla faşist bir yönetim olması ve üyelerinden birinin liderine yemin töreninde Nazi selamı vermesi. Peki, bu Avrupa'daki aşırı sağ harekette nasıl bir etki yaratacak? Bu gelişmeler onları hali hazırda cesaretlendirdi ve Trump'ın 2016 ABD seçimlerinden önce sahneye ilk çıktığından beri esasında cesaret kazanmış gibi görünüyorlar. Aşırı sağcı söylemi küresel çapta yer aldı ve yalnızca ABD ile sınırlı değildi. Her ülkenin aşırı sağı var ve onlar her zaman sistem tarafından bir şekilde kontrol edildi ve marjinalleştirildi. İngiltere'de de son zamanlarda aşırı sağ Muhafazakar Parti'yi ele geçirdiğinde ve Brexit'in sonuçlarına etki etti ve sarsıcı bir durum yaşandı. Trump, dünyayla olan Gümrük Vergisi savaşı nedeniyle İngiltere ile benzer bir kaderle mi karşılaşacak? Göreceğiz. AB, aşırı sağcı faşist canavarın kapağını tutmak için ne yapabilir? Belki de aşırı sağcı propaganda ve gerici politikalarına karşı kampanya yürütmeye ve ifşa etmeye, Putin'i askeri harcamalarla yenmeye harcadıkları kadar bu alana da para harcamaya yoğunlaşmalılar, çünkü aşırı sağ marjinalleştirilirse (yasal siyasal sistemin dışına itilirse), Putin otomatik olarak daha az tehdit haline gelir ve Avrupa bu sayede birleşik ve güçlü kalır.